image/svg+xml
image/svg+xml

Projelerimiz


TİOS-TİEİON ANTİK KENTİ (ZONGULDAK)

İlk bilimsel kazı çalışmalarının 2006 yılında başlatıldığı Tieion Antik Kenti Kazısı halen Öğretim Üyemiz Prof. Dr. Şahin Yıldırım’ın Bilimsel danışmanlığında devam edilmektedir.

          

Tieion Anadolu'nun Karadeniz kıyısında, Antik Dönemde Paflagonya olarak adlandırılan bölgede yer alan bir kenttir. Antik kayıtlarda adı "TiusTiumTieiumTiosTion", olarak da geçer. Tieion, eski adı Billaeus olan Filyos Çayı ağzındadır. Bu kent bugün Zonguldak ilinin Çaycuma ilçesine bağlı Filyos beldesinde bulunmaktadır. Miletoslular tarafından kurulmuş bir koloni yerleşimidir. Amasyalı antik çağ coğrafyacısı Strabon'a göre Pergamon Krallığı'nın kurucusu Attalos oğlu Filetairos'un doğum yeridir.

Tieion kentininde yapılan arkeolojik çalışmalar yerleşimin ilk kurulduğu dönemden Osmanlı Dönemine kadar kesintisiz iskan edildiği göstermektedir. MÖ7-6. yy. arasında şehrin kurulduğu bilinmektedir. Antik Kentin akropol alanında bu döneme tarihlenen Frig kalıntıları tespit edilmiştir. Roma Dönemi kente inşa faliyetlerinin arttığı ve önemli bir ticaret noktası olduğu dönemdir. Bu dönemde bir çok önemli yapı inşa edilmiş ve kent zenginleşmiştir. Bizans Dönemi'nde ise (yaklaşık MS 5. yy) önemli bir dini merkez olmuştur. Selçuklu ve Osmanlı döneminde (MS 14-15'nci yüzyıl) giderek önemini yitiren kent, küçük bir balıkçı köyüne dönüşmüştür.

Tieion kentinde günümüze değin devam eden bilimsel arkeolojik kazıları, kent alanında yapılan yüzey araştırmaları ve bu çalışmalardan elde edilen arkeolojik bulgular ve Nümismatik veriler, Karadeniz tarihi ve arkeolojisi için büyük önem taşımaktadır.

Amasra Antik Kenti (Bartın)

2017 yılında Amasra Kum Mahallesi'ndeki okul inşaatı sırasında tarihi kalıntılara rastlanmasının ardından bölge koruma altına alınarak Amasra Müzesi Müdürlüğünce arkeolojik çalışmalar başlatılmıştır. Bir süre ara verilen çalışmalar 2022 yılında Amasra Müzesi Müdürlüğü başkanlığında ve Öğretin Üyemiz Prof. Dr. Fatma BAĞDATLI ÇAM danışmanlığında sürdürülmüştür. 2024 yılında Cumhurbaşkanı kararnamesi ile bilimsel kazı olarak ilan edildilen yerleşim. Prof. Dr. Fatma BAĞDATLI ÇAM'ın bilimsel başkanlığında devam etmektedir.

        

Bartın ili sınırlarında yer alan Amasra, başlangıçta Sesamos ismiyle MÖ 7. yüzyılda bir koloni kenti olarak kurulmuş, Hellenistik Dönemde Amastris ismiyle yeniden imar edilmiş ve Orta çağın sonlarına kadar önemini neredeyse hiç yitirmemiş bir antik kente ev sahipliği yapmaktadır. Amastris antik kenti Karadeniz’in antik coğrafyasında Paphlagonia bölgesinin kıyı kesiminde Herakleia Pontike (Zonguldak, Ereğli) ve Tios (Zonguldak, Filyos)’un doğusunda yer almaktadır.

Çalışmamızın ana konusunu oluşturan Amasra’da var olan antik yerleşimle ilgili en erken veriler Koloni Çağından gelmektedir. MÖ 7. yüzyılda Miletos’un bir kolonisi olarak “Sesamos” adıyla kurulmuştur. Sesamos isminin geçtiği en erken kaynak Homeros’un İlyada isimli eseridir: “Kromna’dan, Parthenios Irmağının suladığı topraklardan, Sesamos ve Kydoros’tan gelen vahşi katırları pek meşhur olan Enetler’in ve Paphlagonialılar’ın başında korkusuz yürekli Pylaimenes…” Sesamos yerleşimine dair elde edilebilen yegane maddi kanıt sikkelerdir.

Herakleia Pontike tiranı Dionysios’un karısı olan Amastris, son Pers Kralı Dareios’un soyundan gelen bir Pers Prensesidir. Dionysios’un ölümünün ardından (MÖ 305), Diadokh Lysimakhos ile evlenen Amastris, MÖ 301 yılında Sesamos kentini synoikismos yoluyla Tion, Kromna ve Kytoros yerleşimlerini de içerisine alarak “Amastris” ismiyle yeniden kurmuştur. Kraliçe Amastris’in kurduğu kente dair tek ipucu bastırdığı sikkelerdir. Kent Hellenistik Dönem boyunca Pontus Krallığı hakimiyetinde yer alır. Ardından MÖ 66’daki Pompeius’un Mithridates VI Eupator’u yenmesinin ardından Roma Hakimiyetine girer ve Pontus et Bithynia Eyaletinin bir üyesi olur. Bizans Döneminde varlığını sürdüren kent, 13.yüzyılda Ceneviz kolonisi haline gelir. 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet’in Karadeniz seferinde Osmanlı topraklarına katılıncaya kadar Ceneviz yerleşimi olarak varlığını sürdürür.

Bartın İli ve İlçeleri Yüzey Araştırması Projesi

Öğretim Üyemiz  Prof. Dr. Fatma Bağdatlı Çam tarafından 2017 yılından itibaren yürütülen "Bartın İli ve İlçeleri Yüzey Araştırması Projesi", Bartın'ın Taş Çağlarından Osmanlı Döneminin Sonuna Kadar Olan Dönemlere Ait Kültür Varlıklarının Tespiti ve Belgelenmesini amaçlamaktadır.

            

Bu doğrultuda sürdürülen çalışmalarda Bartın'daki ilçeler ve köyler araştırılmış, tespit edilem arkeolojik kültür varlıkları belgelenerek kayıt altına alınmıştır. Bunlar içerisinde bazı bölgeler gerekli çalışmalar yapılarak siz alanı içerisine dahil edilmiştir. Böylece Bartın İlinin arkeolojik kültür tarihi ortaya çıkarılarak gelecekteki çalışmalara bir zemin hazırlamıştır. Proje 2023 yılında tamamlanarak elde edilen veriler bir kitap olarak yayınlanmıştır. 

Bartın ili ve ilçeleri yüzey araştırması (BİYA) : ilk tespitler ve belgeler. 1, Paphlagonia'dan Parthenios'a / editör Fatma Bağdatlı Çam

Satala Antik Kenti (Gümüşhane)

Bilimsel başkanlığını Prof. Dr. Şahin YILDIRIM hocamızın yaptığı Satala Antik Kenti Kazısı 2017 yılında başlatılmış, 2024 yılı itibarıyla devredilmiştir.

M.S. 1. ve 2. yüzyıllarda Roma İmparatorluğu’nun Doğu sınırını Fırat Nehri oluşturmaktaydı. Bu sınırı korumak amacıyla İmparatorluk Fırat nehri hattı üzerinde bulunan dört kente, dört büyük lejyon konuşlandırmıştır. Anadolu’nun kuzeydoğusunda bulunan Satala antik kenti de lejyon konumlandırılan kentlerden birisidir. Satala’nın bulunduğu yerde yer alan Sadak Köyü, Gümüşhane’nin Kelkit İlçesi’ne 25 km, Erzincan’a yaklaşık 20 km, Gümüşhane’ye 85km, Trabzon’a ise yaklaşık 190km. kadar uzaklıktadır. Günümüzde olduğu gibi antik devirlerde de çok önemli bir ırmak olan İris(Yeşilırmak) Nehri’ni besleyen irili ufaklı birçok akarsudan birisi de Lykos(Kelkit Çayı) Irmağı’dır. Lykos Irmağı’nı oluşturan iki büyük koldan birisi Satala’nın yaklaşık 1km. doğusunda yer alan Sadak Çayı’dır. Sadak Çayı’nın karıştığı Lykos Irmağı’nın aktığı vadi, aynı zamanda Kappadokya’nın oldukça stratejik yol güzergâhlarından birisini oluşturmaktadır.

               

Satala, denizden yaklaşık 1670m. yükseklikte yer alan yüksekçe bir platonun üzerinde kurulmuştur. Fırat Nehri boyunca dizilen diğer lejyon kalelerine göre kurulduğu konum engebeli ve dağlıktır. Roma İmparatorluğu, Doğu sınırı lejyonlarını konumlandırırken Zeugma, Melitene ve Samosata gibi Fırat kıyısının hemen yakınında bulunan, nehrin geçit vermeye müsait noktalarını tercih etmişlerdir. Topoğrafik olarak bir lejyon kalesinin konumlandırılması için çok da uygun olmayan bir coğrafya üzerinde bulunan bu kent, başka bir stratejik nedenden dolayı; kuzeyden güneye ve doğudan batıya uzanan ana yolların kavşağında olmasından dolayı tercih edilmiştir. İskenderiyeli Coğrafyacı Claudius Ptolemaeus Satala’nın bu önemli yol ağına değinerek kentin stratejik önemine vurgu yapar. Bu yol ağının Roma İmparatorluğu için belki de en önemli bölümü, kuzey-güney doğrultusunda Euphrates Nehri boyunca uzanan askeri yol güzergâhıdır. Anadolu’daki bütün lejyon ana kalelerinin bu yol hattı boyunca konumlandırıldığı görülmektedir. Bu yolun oldukça önemli bir bölümü lejyonlarda görev almış asker ve mühendisler tarafından inşa edilmiştir. Ayrıca bu yol güzergâhının çeşitli yerlerinde aralarında Satala’da da olmak üzere birçok miltaşı bulunmuştur.

Satalada en dikkat çeken kalıntılar Roma lejyon ana kalesine ait izlerdir. Roma Dönemi lejyon kalesinin planı ana hatlarıyla izlenebilir durumdadır. Ancak duvarlarının mimarisinde Roma’nın aksine Orta Çağ karakteri görülmektedir. Lejyon kalesinin burçlarının ve duvarlarının izlerine kuzey ve doğu yönlerinde rastlamak mümkündür. Bununla birlikte kentin batısındaki yüksekçe bir tepede, Gölbaşı mevkiinde bulunan antik su kaynağı ve çevresindeki yapılar dikkat çekicidir. Ayrıca kentin güneydoğusunda yer alan revaklı bir yapı kalıntısı ise bir gurup araştırmacı tarafından su kemeri olarak nitelendirilmiş, bazıları da bu yapıyı mimari izlerine bakarak Orta Bizans Dönemi’ne tarihlendirilen bir bazilika olarak değerlendirmişlerdir. Ayrıca yapının Satala'nın koruyucu azizi St. Eugenius'a adanmış bir şehit kilisesi olabileceği de önerilmektedir. Satala’yı çevreleyen tepeler üzerinde de yine lejyon kalesi ile bağlantılı gözetleme amaçlı yapı kalıntılarına rastlanılmaktadır.

Roma lejyonlarının Fırat Nehri boyunca oluşturulması nehrin yapısından kaynaklanmaktadır. Doğu Anadolu’nun yüksek dağlarından beslenen bu nehir çok yüksek bir eğime sahiptir. Dolayısıyla debisi de oldukça güçlü olup, 900 - 1000 m³/sn. dir. Bu dik ve kuvvetli nehir bu yönüyle oldukça güçlü bir akıntı da meydana getirir. Plutarchos, Crassus’un Fırat Nehri’ni geçerken bir fırtına meydana geldiğini kabaran suların generalin atlarından birisini yuttuğunu aktarır. Bu durumuyla Fırat Nehri, Parthları Asia Minor’dan uzak tutan doğal bir sınır şeklindedir ve geçit vermeye müsait çok az noktası vardır.

Antik kaynaklarda Satala hakkında geçen bahisler Roma İmparatorluk Dönemi’nden itibaren başlamaktadır. Bu aktarımların çok önemli bir bölümü ise Satala’da konuşlandırılmış Roma lejyonları,
 bilhassa da XV. Apollinaris Lejyonu ile ilgilidir. Suetonius’a göre Satala'ya ilk gönderilen lejyon, XVI. Flavia Firma lejyonudur. İmparator Vespasianus tarafından M.S. 70 civarında kurulan XVI. Flavia Firma Lejyonu Vespasianus tarafından Parthlara ve Kafkasya’daki düşman topluluklara engel olunması amacıyla Satala’ya gönderilmiştir. Cassius Dio İmparator Traianus’un M.S. 114 yılında gerçekleştirilen Parth seferi için Satala’da bulunduğunu ve savaş hazırlıkları bizzat kendisinin yürüttüğünü belirtir. Claudius Ptolemaeus, XVI. Flavia Firma Lejyonu’nun Samosata’ya kaydırıldığını belirtir. Satala’da XVI. Lejyon’dan boşalan karargâha XV. Apollinaris Lejyonu’nun konuşlandırıldığı görülmektedir.

XV. Apollinaris Lejyonu Doğu sınırındaki görev süresi boyunca birçok başarılı iş gerçekleştirmiştir. İmparator Marcus Aurelius, lejyonun Avidius Cassius isyanına katılmamasını çok takdir etmiş ve sadakatli anlamına gelen Pia Fidelis ünvanını vermiştir. M.S. 3. yüzyılın ortalarından itibaren İmparatorluğun doğuda Sasani, kuzeyde ve batıda Goth tehditi altına girdiği görülür. M.S. 252- 256 yıllarında vuku bulan Sasani Kralı I. Shapur’un gerçekleştirdiği saldırılara direnmeye çalışan XV. Lejyon, bunu başaramamış ve tarihindeki en ağır yenilgilerinden birisini Satala’da almıştır. Sasani yıkımının ne derece ağır olduğunu bir diğer lejyon kenti olan Zeugma’da yürütülen kazıların sonuçları gözler önüne sermiştir.